Öncelikle şuna açıklık getirelim.Bu adanın adı Ko Fii Fii Don diye okunuyor! Ayrıca Taylandlılar bile artık öğrenmişler bu adanın adının yazılışının Türkçe'de ne çağrışımlar yaptığını:) Tayland'ta bulunmamış bir yakınınıza bu adadan ilk kez bahsederken muhtemelen onun da kendince yaptığı esprilere maruz kalacaksınız.Umursamayın ve o level'i çoktan aştığınızı belli edin. Çünkü burda bahsi geçen yer dünya coğrafyasının Marilyn Monroe'su. Baş döndürücü, kıvrımlı ve 2004'te tsunami'de ölmüş. Yeniden doğuşu ise yine sevenleri sayesinde olmuş.Gönüllüler ve hayatta kalan halk, restaurantları, otelleri sil baştan inşa etmiş, ölenlerin anısına anıtlar yapmış ve korkmadan gelen yeni ziyaretçileri sayesinde turizm endüstrisi adaya yeniden can vermiş.
Son yıllarda ezber bozan seyahatkoliklerin Phi Phi'yi ya da tam adıyla Ko Phi Phi Don'u Phuket'e yüzlerce kez yeğlediklerini bir çok yerde okumuştum. Phi Phi'ye gitmeden önce, tüm turistik atraksiyonları; turistik para tuzaklarını (üstünde gittiğim yerin adı yazan kupa, tshirt,magnet almazsam dönmem), kalabalıkları (yalnız dolaşmayı sevmem),sürüye katılıp bir rehber tarafından güdülmeyi (zora gelemem) sevdiğimden dolayı onlara katılabileceğimi hiç düşünmezdim.Ama katıldım işte. Ve neden Phuket'te 3 gun kaldık da Phi Phi'ye sadece 1 gün ayırarak onu küçümsedik diye kendime kızdım.İşte buraya yazıyorum sevgili Phi Phi Don, eğer bir gün yolum yine o taraflara düşerse bunu kesinlikle telafi edicem:)
Phi Phi ile aşkımızın nerde ve nasıl başladığını anlatmış mıydım? Bangla Road'a gideceğimiz gece sora sora meşhur caddeyi ararken Patong plajı boyunca yürümemiz gerekmişti.O sırada tıpkı bizim sahil kentlerimizde olduğu gibi yakın çevreye günübirlik geziler satan sayısız acenta standının önünden geçmiştik. Ekstra bir tura ayıracak sadece 1 günümüz olduğu için de onlarca turun içinden en isabetli olanı seçmek gerekiyordu. Dogruyu söylemek gerekirse o sırada iki filmi kafamda çarpıştırmak durumunda kaldım. Biri Leonardo Di Capiro'lu The Beach diğeri de James Bond'lu Man with the Golden Gun. İlki Maya Beach'te ikincisi de daha sonra James Bond Island adını alan Phang Nga'da çekilmişti. Ve kazanan Phi Phi Leh'teki Maya Beach oldu:)
Tatilimizin 4. gününde sabah 7.30 civarında tur otobüsü bizi otelimizden aldı ve Phuketin doğusunda kalan bir limandan 8.30'da adaya doğru yola çıkacak teknemize götürdü. Eğer vakit darlığınız varsa tekneyle 2 satte alacağınız bu yolu speed boatlarla biraz daha pahalıya hızılıca alabilir ama teknenin üstünde güneşlenme lüksünden mahrum kalmış olabilirsiniz. Teknemiz Bodrum'da mavi tur yapan teknelerle kıyaslandığında bir takaydı. Ama sabah uykulu gözlerle bindiğimiz o teknenin bir artısı olduğunu tur sonunda çözecektim.
Gidiş yolculuğumuz çoğu zaman kapanıveren göz kapaklarımdan dolayı benim için çok verimli geçmedi. Nasıl olsa dönüşte de aynı yolu katedeceğiz diyerek çok aldırış etmedim.Ta ki 2 saatin sonunda Maya Beach'e vardığımız anonsu yapılana kadar. Şöyle bir etrafıma bakındım ve rüya ile gerçeği karıştırdığım o anlardan birini daha yaşadım.Karşımda rüya gibi bir gerçeklik duruyordu. İnsanlar hareketlendi, tekne mürettabatı demir attı ve hepimize şnorkeller dağıtılmaya başlandı.Heyecanla hazırlandık, şnorkelleri taktık ve tek tek suya atladık. Tekne plajdan biraz daha geride demirlemişti. Bu yuzden denizden kayaların fışkırdığı oldukça derin bir yerdeydik. Kafamı suya daldırmamla birlikte hayatımda hiç görmediğim kadar çok rengarenk balığı görmem bir oldu."Finding Nemo"'daki Nemo bendim artık. İşte hep bahsedilen paralel evren bu olmalıydı. Daldık, yüzdük, balıkları kovaladık, izledik ve büyülendik. 2 saat bu kadar çabuk geçmiş olamazdı. Bu evrendeki saat sistemi mi farklıydı? Burada 1 tek otelin bile olmamasına hem sevinip hem de üzülerek tekneye geri çıktık. Daha önümüzde Ko Phi Phi var. Yolun ne kadar süreceğini bilmeden teknenin ustune çıkıp bıraktık kendimizi bu tropikal güneşe.(Daha doğrusu ben bıraktım. Güneş yanığından çok korkan eşim t-shirt,havlu ve şapkasından bir an bile ayrılmamasına rağmen yine de akşam eczanelik oldu :)
Yol boyunca sayısız tekne, bir Viking mağarası, bolca yeşillik gördük ve yarım saat sonra da işte bu cennetten yere ayak bastık.
Bembeyaz bir kum, turkuaz bir deniz ve uzun kuyruklu kayıklar. İnsan hemen havaya girip Vogue için çekim yapmaya gelmiş hissine kapılıyor.Ama sonra hatırlıyor; 6 yıl önce cehennemi yaşamış bu yer nasıl olur da şimdi cennetten farksızdır? Emeği geçen her gönüllüye yürekten bir selam gönderiyorum ve buranın tadını çıkarmak için sadece 4 saatimizin olduğuna inanamıyorum. Önce masaların neredeyse denizin içinde olduğu bir restaurant'ta öğle yemeğimizi yiyoruz.Yemekler şirketten dolayısıyla da oldukça batı usulu; spagetti,kofte,tavuk,salata ... Ama cennete gelmek için o kadar az para ödedik ki yemeğin ne önemi var :) Dolu mideyle denize girilmez şehir turlanır.Bana da Phi Phi ekonomisine katkı sağlamak kalır. Aynen de öyle yaptık. Burada toplu taşıma diye bir kavram yok hemen hemen her yere yürüyerek gidebilirsiniz. Ya da adanın arka kısmında kalan otelinize gitmek için taxi tutabilirsiniz. Hani şu denizin üstünde olan uzun kuruklulardan :) Tarifesi işte burda!
Phi Phi'de ağaç oyması çok güzel objeleri Phuket'ten daha ucuza bulabilirsiniz.Hediye ettiğiniz herkes bayılacaktır.Taş incik boncuk ve Buda Bebekleri de çok güzel. Ne isterseniz alın ama birşey hariç. Deniz kabukları.Bu kabuklar yakındaki Ulusal Deniz Parkından çıkarılmakta ve sizin "She sells seashells" demenizden bile hızlı bir şekilde yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmakta. Aman dikkat!Hızlı bir kasaba turundan sonra teknemizin bizi indirdiği yere geri dönüyor ve bu harika turkuaz sulara kendimizi bırakıyoruz.Phuket ile kıyaslandığında oldukça sığ, durgun ve temiz bir deniz beyaz kumların üstüne battaniye olmuş öylece uzanmakta.Sizi tek endişelendiren minik yengeçlerin ayaklarınızı öpüp kaçmaları :) Eger bir tsunamiye yakalanmazsanız eminim ki bu ada insanın ömrünü uzatır. Taylandlılar acaba bu yüzden mi bu kadar güleryüzlü ve nazik? Hava,su ve güneş insanın genlerine bu kadar mi iyi yansır? Thai masajının bu kadar meşhur olması bir tesadüf müdür? Bu sorular ve huzur içinde geçiyor o 4 saat. Sevgiliden her ayrılış zordur. Bu da öyle oluyor. Bu ilk buluşmaydı ama son olmayacağına eminim. Bir gün yine karşılaşacağız. Dönüş yolunda bizim takanın yaptığı sürpriz bana her gün bu sözümü hatırlatıyor. Gemiye binerken uykulu gözlerle farkında bile olmadan çekilen bir resmimiz bir tabağa basılmış ve şimdi salonumun baş köşesinde durmakta.