7 Kasım 2010 Pazar

Phuket, Karon Beach, 2. Gün


Uçuşlarla ilgili öğrendiğim ilk şeylerden biri doğuya yapılan yolculuklarda batıya nazaran daha az jetlag olunduğuydu. Gerçekten de öyle oldu.Daha önce Amerika'ya gittiğimde iki gün kendime gelememişken bu ilk Asya uçuşumda sanki biyolojik saatimde herhangi bir değişiklik yokmuş gibi dinç uyanmıştım.Beni uyandıran sesin ise hangi tropik kuşa ait olduğunu bilmeden üstelik :) Kocamla ve balıklarla günaydınlaştıktan sonra perdeyi aralamam ile Andaman Denizinin muhteşem mavisini görmem aynı anda oldu.Dün gece odaya yerleşirken karanlıktan ve yorgunluktan bu manzaranın farkına varamadığımı anladım.Heyecanım daha da arttı. Resepsiyonu arayıp onların deyimiyle bir mini car çağırdık ve otelin en yukarıdaki kısmında yer alan restauranta gittik. İk gün ve ilk kahvaltı tahmin edersiniz ki biraz deneysel oldu. O nedir bu nedir derken nerdeyse türlüye dönen bir tabak hazırlamış buldum kendimi.O sırada Taylandlılar hakkında önemli bir detayı da öğrenmiştim aynı zamanda. Onlar yemekleri bizdeki gibi kahvaltılık veya akşam yemeklik olarak gruplandırmayıp herşeyi günün herhangi bir saatinde yiyebiliyorlardı.Kahvaltıda soya soslu noodle'ın bende yarattığı şaşkınlık da böylece giderilmiş oldu.Ve ben özüme dönerek tabağımın tereyağ,reçel,chedar peyniri ve bir kaç tropik meyveden oluşan kısmıyla karnımı doyurdum.Aklımda en çok yer edense şekli yıldıza tadı portakala benzeyen "starfruit" ve dışı dikenli kestaneye içi ise üzüme benzeyen "rambotan" oldu.Zaten daha sonra eşimin Asya uçuşları başladıktan sonra da bu meyveler evimizin ayrılmaz parçası oldular.

-3 derecelik İstanbulu ardımızda bırakıp +35 derecelik Phukete gelince ilk yapılmak istenen şey denize ve havuza girmek oluyor doğal olarak. Hayatımda çok az şey kışın ortasında bavula askılı elbise,parmak arası terlik ve güneş kremi koymaktan daha fazla haz vermiştir.Hemen mayolar giyildi ve çölde suya hasret bedeviler gibi önce otelin iki havuzu keşfe çıkıldı.Her iki havuz da çok büyük olmamaları karşın o kadar güzel dizayn edilmişlerdi ki sanki jungle'ın ortasında karşınıza çıkıveren göl hissi uyandırıyorlardı. Etrafta koşturan çocukların olmaması ortamı daha da balayı havasına sokuyordu. Gözlemlediğim kadarıyla diğer misafirler İngiliz,Rus ve İskandinav ülkelerinden ve yaş ortalaması 30 üzeriydi.En son ekim ayında
açık bir havuza girmiştim ve bunu Şubat ayında tekrarlamak
muhteşem ötesiydi. Havuzda geçirilen bir kaç saatten sonra denize
doğru yol aldık.Bunun için otelden aşağıya inen dar bir patikadan geçmek gerekiyor.Hemen belirteyim biz Phuketin daha sakin denebilecek Karon kısmındaydık dolayısıyla ilk deneyimlediğimiz plaj Karon plajı oldu.Bir kaç dakikalık jungle yürüyüşün ardından plaja inmiştik bile.









Burası biz Türklere çok da yabancı olmayacak bir şekilde işletiliyor. Sahil boyu uzanan şezlonglar, onları kiralayan kişiler ve ardı arkası kesilmeyen satıcılar :) Tek fark sahilin biraz gerisine konumlandırılmış masaj çadırları.En sakin kısımda şezlonglara yerleşip güneşi ve manzaranın tadını çıkarmaya başlamıştık ki yanımıza gelen ilk satıcı bir tür tel süpürge satan adam oldu.Elindekinin mindere bulaşan kumları temizlemek için olduğunu mini bir demonstrasyon ile gösterdikten sonra gülen yüzünü kıramayıp bir tane aldık. Aradan 5 dakika geçmeden beliren başka biri ise bir tür kavala benzeyen wok satıcısı idi. Çantaya bir de wok ekledikten sonra biraz da satıcı istilasından kurtulmak için denize girmeye karar verdik.Eğer iyi yüzme bilmiyorsanız tek söyleyeceğim denizde fazla açılmamanız.Hemen derinleşen bulanık ve gelgiti çok fazla olan bir deniz Andaman Denizi.Çok keyif alamasak da denizde olmak her zaman ayrı bir mutluluk kaynağı olmuştur.
Karon plajı yaklaşık 10 km.uzaktaki Patong plajından sonra Phuket'in ikinci en büyük plajı.Eğer daha fazla hareket,gürültü ve satıcı istiyorsanız Karon yerine Patong plajına gitmenizi öneririm.Biz seçimimizden memnun olarak hemen sahilin yan tarafında kalan salaş,ucuz ama harika noodle'lar yapan Sam's Place'de öğle yemeğimizi yedik ve üstüne de gözümüzün önünde sadece bir dakika içinde oyulup içine pipet koyuluveren hindistan cevizi suyumuzu içip Karon kasabasını keşfe çıktık.

Karon o kadar ufak bir yer ki burasının dünyanın en fazla ziyaret edilen turizm merkezlerinden biri olduğunu bilmek Bodrum'a ve Çeşme'ye ne büyük bir haksızlık yapıldığını hissettiriyor. Bir postane, bir kaç salaş restaurant ve dükkan ve de büyükçe bir anıt benim aklımda kalanlar oldu. Beni en fazla kendime getiren ise sadece bir kaç sene önce bu sahilde binlerce insanın tsunamide hayatını kaybettiğini hatırlatan şu tabelaydı. Bir tsunami durumunda hangi yöne gitmeniz gerektiğini gösteren bir tabela. Tahtaya vurup uzaklaştık hemen. Bu tabelaların tıpkı bizde olduğu gibi felaket başa geldikten sonra buraya dikildiğini öğrenmek tanıdık bir acı bıraktı kalbimde.

Hiç yorum yok: