Sizinle paylaşmak istediğim ilk yer Phuket, Tayland. Bazıları için vizesiz gidilmesi,ucuz olması, direkt uçuşların bulunması ve bazı +18 nedenlerle nerdeyse kapı komşusu olan Tayland benim Asya'da ziyaret ettiğim ilk ülke oldu.Phuket'ten önce Avrupa'nın ve Kuzey Amerika'nın büyük bir kısmını turlamış olmama rağmen bloğumda yer vermek istediğim ilk ülke, başlarına gelen tüm felaketlere rağmen gülümseyen mutlu insanların ülkesi Tayland.Ayrıca sevgili tweep Komedya'nin kısa bir süre sonra sağ eliyle sol kulağını tutması şeklinde gelişecek olan uzun bir seyahatle Phuket'e gideceğini bildiğimden dolayı bir taşla iki kuş vurmuş olmak istedim:)
İngilizce öğretmeni olduğumdan dolayı eşimle seyahatlerimizi benim tatil dönemlerime denk getirmeye çalışırız.Bu da dolayısıyla hep uçakların en dolu olduğu ve bir çok otelin de en pahalı olduğu dönemler anlamı taşır.Hele bir de bizim gibi pas ve zed biletler (havayolu personeline verilen çok düşük bir ücreti olan fakat uçakta ancak yer varsa binebilmenizi sağlayan bir bilet türü)ile uçmaya çalışıyorsanız yolculuk heyecanı ve stresi daha yola çıkmadan başlamış demektir.Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de ayrıntıya,rahata ve lükse düşkün bir Boğa burcuysanız eşinize Allah sabırlar versin.Neyseki benimkine fazlasıyla vermiş :)
Sözün özü yaklaşık son 10 senedir olduğu gibi bu yolculuğumdan önce de yaptığım ilk iş gidip bir Lonely Planet rehberi almak oldu.Her ne kadar bunu bir çırpıda söylemiş olsam da bu yayınevinin guide book'larını Türkiye'de bulmak biraz zor.Bulsanız da o kadar parayı çıkarıp bir kitaba vermek daha da zor.En iyisi siz de benim gibi yapın ve Lonely Planet kitapları koleksiyonu yapıyorum deyip içinizi rahatlatın.Yıllar önce turla gittiğim bir seyahatte banka yöneticisi bir bayanın bana içinde nerdeyse tuvaletleri bile gösteriyor deyip tanıttığı bu yayınevinden o gün bugündür vazgeçemedim:) Taksim'deki Robinson Crusoe kitabevinde bulup eve büyük bir heyacanla gelen Thailand's Island & Beaches kitabı yola çıkmadan önceki 2 hafta benim kutsal kitabım vazifesi gördü ve altı çizilelerek,ayraçlarla beslenerek başucumda durdu.Bu özelliğimle gerçekten övünürüm çünkü biz Türkler yolculuğa çıkmadan önce asla gideceğimiz yer hakkında iki çift laf öğrenip de gidelim diyebilen bir millet değiliz.Gidince de ellerinde kitaplarla bir taş sutunun önünde saatler geçiren bir turisti görüp anlam veremez, o taşın önünde en kral pozumuzu verip memlete önde biz arkada manzara fotoğraflarıyla döneriz.Bu kitabı hatmetmeme elde var 1 dersek, 2'ye nasıl geçtiğimi hemen söyliyeyim. http://www.tripadvisor.com/ sitesiyle. Bu siteyi keşfetmem benim kişisel tarihimde bir dönüm noktası saylabilir.Çünkü yurtiçi ya da yurtdışı farketmeksizin kalmayı düşündüğüm tüm oteller hakkında gerçekten oraya gidip kalmış ve fotoğraflamış onlarca insanın yazılarını okumak tatile 1-0 önde başlamak demektir.Otelin kendi sitesinde denize sıfır dediği yer eğer aradan bir otoban geçilerek denize sıfırlanıyorsa ben orayı almayayım.Ya da yine otellerin kendi sayfalarında photoshop marifeti ile fındık kabuğu havuz dev bir aquapark'a dönüşmüş ise bunun en büyük kanıtı gerçek kişilerin gerçek fotoğraflarını görmek olur.Yine aynı sitede bir şehir için best ve worst olarak oylanmış otelleri sırasıyla ve fiyatları ile görebilirsiniz.
Bütün bu ön hazırlıklardan sonra 2008 yılının soguk bir Şubat günü havaalanına doğru yola çıktık.Uçakta boş koltuk bulma şansımız artsın diye özellikle Pazatesi gününü seçtik.İyi ki de öyle yapmışız eşim ve ben ve toplam 3 pas biletli aile daha :) stresli bir şekilde beklemeye başladık.Üstümde bir kazak, altında beyaz bir t-shirt,kot pantolon ve camper'lar.35 derecelik Bangkok'a indiğimizde niyetim kazağı çıkartıp t-shirt'le kalmak. Neyseki şansımız yaver gitti ve boarding kartlarımızı aldık.Eşimle, bana göre zaruri ona göre fuzuli Duty Free turumuzu da alelacele tamamladıktan sonra hayatımda ilk kez bir Boeing 777'ye binme fırsatı buldum.O sıralar bu uçakları THY Hindistan ile birlikte işletiyordu dolayısıyla bizi kapıda Hintli hostesler karşıladı.Sanki bir mahalleye girmiş gibiydim. 400 kişilik bir mahalle.Nerdeyse 10.000 TL'lik first class koltuklara bir göz gezdirdikten sonra ekonomideki yerimizi aldık.Eşimle yerlerimizin ayrı olması iyiydi çünkü yolculuk boyunca uçakla ilgili kendisine sorucağım sorulara cevap vermeyip beni sinirlendirmesindense böyle olması herkes için daha iyidi :) (O sıralar henüz Airbus 340'a geçmemiş bir Boeing 737 pilotuydu)
Yaklaşık 12 saatlik Bangkok uçuşu harika bir kabin içi eğlence sistemi ve küçük bir şişe beyaz şarap sayesinde gayet rahat geçti.(Türbulansa girilen anlarda ayık olmaktansa biraz çakır keyif olmayı tercih ederim:).Bangkok'a indiğimizde yerel saat 13.00 civarındaydı. Bangkok - Phuket uçuşumuzu internetten önceden satın almıştık. O yüzden iner inmez bir çok kişi gibi AirAsia kontuarına yöneldik.Phuket'e giden ucuz ve adı nispeten duyulmuş iki firma var. Bangkok Airways ile AirAsia.Saatleri uyduğu için biz AirAsia'yı tercih ettik.Uçuş yaklaşık 1.5 saat sürüyor.Koltuk numarası verilmiyor ve uçakta isteyen istediği yere oturuyor :) THY ile 777'den sonra bu uçuş tam bir komediydi.Hostesler oldukça acemi, uçak eski, servis de bir sandviçten ibaretti. Ama tabii ki Taylandlıların güler yüzü burda da kendini hissettirdi. Phute indiğimizde saat nerdeyse 16.00 olmuştu. Hemen bir taksiye atlayıp http://www.tripadvisor.com/ ve http://www.airlinestaffrates.com/ aracılığıyla bulduğum ve içime sinen otelimiz Centara Villas'a www.centarahotelsresorts.com/ dogru yola koyulduk.Havaalanından Phuket merkeze doğru olan yol oldukça virajlı ve ulaşım aracı olarak çok yaygın olduğu için her yerden motorsikletli insanlar çıkabiliyor. Sırf bu yuzden turistlere motorsiklet ya da araba kiralamaları pek tavsiye edilmiyor.Daha önce pek çok kaza yaşanmış bu yolda.Ama bu durum bir Avrupalının gözünü korkutsa da aynı şey biz Türkler için ne kadar geçerli bilemiycem :)
Ve nihayet otelimize vardık. Tayland deyince akla ilk gelen şeylerden bir Thai Hospitality oluyor.Otele adım attığımız anda biz de aynen bunu hissettik. Check in sırasında buyur edildiğiniz koltuklarda personel nerdeyse yanınızda çömelerek ve çok yumuşak bir ses tonuyla doldurmanız gereken belgeleri izah ediyor ve siz ikram edilen hindistan cevizi suyunu içerken bütün yol yorgunluğunuzu unutuyorsunuz. Centara Villas aslında alışık oldğumuz otellere pek benzemiyor.Her bir oda ayrı bir ev şeklinde.Kendi verandanız,kendi bahçeniz ve hatta biraz daha fazla para verirseniz kendi havunuz bile var.Otel Patong plajına uzanan bir yamaç üzerine kurulu. Bu da her evin denizi görmesini sağlıyor. Tabii bir de bilinçaltınızda uykunuzda tsunamiye yakalanma kaygınız varsa onu gideriyor:) Tesis içindeki bu dik patikalar yaşlılar ve çocuklu aileler için biraz problem yaratabilir.Bunun için de çözümleri her 20 metrede bir yerleştirdikleri telefonlar.Resepsiyona olduğunuz yeri söylüyorsunuz ve bir golf aracı gelip sizi alıyor otel içinde gitmek istediğiniz yere bırakıyor. Otel odası demeye dilim varmayan evimize adım attıktan
sonra bizi şaşırtan detaylar da artmaya devam etti.Banyomuzda bizi bekleyen bir fanus akvaryum ve içinde de iki minik balık, balık beslemeyi çok seven eşimi oldukça mutlu etti. Duşun üstünün ise camdan olması ve duş alırken odayı çevreleyen devasa bitkileri ve uçan kuşları görmekse paha biçilemezdi.O an ertesi sabah hayatımda ilk kez kelimenin gerçek anlamıyla kuş sesleri ile uyanacağımı henüz bilmiyordum. Dünyanın başka bir yerinde çok pahalıya patlayacak böyle bir odada Tayland'da bu kadar ucuza kalmak ise başka bir şaşkınlık sebebiydi. Hava kararmıştı, odamıza yerleşip uzun yolculuğun yorgunluğunu atmak için hemen cibinlikler içindeki yatağa kendimizi bıraktık.
1 yorum:
Ne güzel anlatmışsın.Sanki seninle beraber yolculuk yapmışım hissine kapıldım:))
Gezmek güzel şey tabiii.Hele kışın ortasında tropikal bi cennete gidiyosan..
Gerçekten çok güzel olmuş.Seni izlemeye devam edicem...:))
Yorum Gönder